[vc_row][vc_column][vc_column_text]İnsanlar tarihin başlangıcından bu yana madde âlemi ile ilgili incelemelerde bulundukları gibi, ruh ve manâ âlemi ile de ilgilenmişlerdir ve hiçbir zaman inançsız yaşayamamışlardır. Yine insanlar, dara düştüğü zaman göremediği manevi güçlerden yardım beklemişlerdir. Bu psikolojik yapı nedeniyle insanlar, daima herhangi bir şeyin manevi gücüne inanmışlardır. Bu nedenle Allah, insanlık tarihi boyunca insanları bu konuda yanlış saplantı ve hurafelerden korumak, onlara doğruyu göstermek için peygamberler göndermiştir. Âdem’den (a.s.) Hz. Muhammed’e (s.a.v.) kadar gelip geçmiş tüm peygamberler, insanlara tevhid inancını anlatmışlardır. Bu inanç, Allah tarafından peygamberler vasıtası ile gönderilen tüm kutsal metinlerde de yer almış bulunmaktadır.
Her dönemde, çeşitli ilim adamları ve araştırmacılar, kendi peygamberlerinin ve kutsal kitaplarının ölçüleri dâhilinde çeşitli konularla ilgili olarak yorumda bulundukları ve eserler yazdıkları gibi, tevhid konusunda da çeşitli eserler yazmışlardır. Bu eserler, bazen şiir, bazen de düz yazı halinde olmuştur. Hâliyle Müslümanlar arasında da Hz. Muhammed’den bu yana, pek çok kişi, pek çok dilde tevhid ile ilgili çalışmalarda bulunmuşlardır. Bu konuyu felsefecilerin, kelamcıların, tasavvufçuların, edebiyatçıların ve benzeri alanlarda yazı yazan kişilerin eserlerinde okuyoruz.
Dünya çapında önemli bir üne sahip olan Ömer Hayyâm (ö. 526/1132), matematik, cebir, analitik geometri, astronomi, rubâî ve benzeri konularda öne çıkmıştır. Onun rubâîlerinde, felsefe, tasavvuf, sosyoloji, psikoloji gibi sosyal hayatı ilgilendiren konular hakkında ciddi mesajlar verilmektedir. Rubâîlerinin çoğunda Allah’ın varlığı, birliği, yüceliği, affediciliği vb. vasıfları işlenmiştir.
Ömer Hayyâm’ın lehinde ve aleyhinde çok şey yazılmıştır. Onun hakkında ciddi araştırmalarda bulunan bazı kişiler, onu tam anlamayanların onun aleyhinde bulunduklarını ileri sürmektedir. Ayrıca iddia edildiğine göre, onun adına pek çok uydurma rubâînin yazıldığı da rivayet edilmektedir. Bilhassa Batı dünyasında, kendisine ve görüşlerine değer verilmiştir.
Bunun yanında Mela Ahmed el-Botî el-Cizîrî (ö. 1050/1640) de Kürt edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Onun da Ömer Hayyâm’a benzer özellikleri bulunmaktadır. O da şiirlerinde felsefe, ilahi aşk, tasavvuf vb. konuları işlemiş ve onun şiirlerinin de ana teması, Allah’ın varlığı, birliği, yüceliği ve azametidir.
[quotes quotes_style=”bpull” quotes_pos=”left”]Hayyâm, Batı’da en fazla hayranlık duyulan şair ve en fazla tanınmış âlimlerden biri olarak kabul edilmiştir. 1970’te ayın üzerindeki bir kratere ve 1980’de de yeni bulunan bir kuyruklu yıldıza onun adı verilmiştir. Ayrıca 1980 yılında Londra’da onun adına bir kulüp kurulmuştur.[/quotes]
Bu yazımızda, Ömer Hayyâm ve Melayê Cizîrî’nin şiirlerinde tevhidi işlemeleri hakkında bazı kısa bilgi ve örnekleri vermeye çalışacağız.
Ömer Hayyâm
İran edebiyatında önemli bir yere sahip olan Ömer Hayyâm, İslâm âleminde pek itibar görmese de İngiltere’de bazı düşünür ve ediplerin dikkatini çekmiştir. Farsçadan yaptığı tercümeleriyle tanınan İngiliz Şarkiyatçı Edward Fitzgerald (1809-1883), onun eski tarihlerde yazılmış ve Oxford şehrinde meşhur Bodleian kütüphanesinde bulduğu ‘Rubâiyât-ı Ömer’ adlı mecmuadaki rubâîleri İngilizceye tercüme etmiştir. Ondan sonra Batı’da pek çok kişi, Ömer Hayyâm’ı bilim dünyasına tanıtmıştır. O, İran edebiyatında rubâîleri ile tanınan ve şöhreti bütün dünyaya yayılmış bir şairdir. Onun adına pek çok rubâî yazılmıştır. Ancak ona isnat edilen tüm rubâîler, ona ait değildir. Rivayetlere göre ona ait olan rubâîler 120-130 tane iken, onun adına binin üstünde rubâî zikredilmektedir.
Rubâî denince, Ömer Hayyâm akla gelmektedir. Bu edebi tür, Fars edebiyatında doğmuştur. Rubâî türü edebi yazı, daha sonra başka milletlerin edebiyatlarında da görülmeye başlamıştır. Rubâîler, insanın ruh dünyasında bir his uyandırmaktadır. Bu his, insana bir fikir kazandırmaktadır. Kısa, öz, nükte şeklinde yazılan rubâîler, insan ruhunda derin iz bırakan ve o kadar da düşündürücü veciz bir şiir türüdür. Mükemmel bir fesahat ve belagat ile yazılan rubâîlerde, daha çok tasavvufî ve felsefi temalar işlenmektedir.
İbn Sînâ (ö. 428/1037) ekolüne mensup bir âlim ve filozof olan Hayyâm, Batı’da en fazla hayranlık duyulan şair ve en fazla tanınmış âlimlerden biri olarak kabul edilmiştir. 1970’te ayın üzerindeki bir kratere ve 1980’de de yeni bulunan bir kuyruklu yıldıza onun adı verilmiştir. Ayrıca 1980 yılında Londra’da onun adına bir kulüp kurulmuştur. Onun matematik, cebir, analitik geometri ve astronomi alanlarındaki çalışmaları hem Doğu hem Batı dünyasında araştırmacıların temel kaynaklarından biri olmuştur. Ömer Hayyâm, İsfahan’da bir heyetin başına getirilmiş ve Yezdicerd takvimi üzerinde çalışmalarda bulunmuştur. Fakat o, bu takvimle uğraşmaktan vazgeçerek Celâlî takvimini ortaya çıkarmıştır.
Bugün için her bakımdan kanıtlandığına ve oryantalistler tarafından görüş birliğine varıldığına göre Hayyâm, Doğu’da, İslâm âleminde yetişmiş bilim adamları arasında çok müstesna bir dâhi ve birçok kabiliyetlere sahip olan bir harikadır. Onun bu kabiliyetlerini şöyle özetleyebiliriz: Hayyâm, ekol sahibi uzman bir bilim adamıdır. Astronomi ve matematik tarihinde iz bırakmıştır. Bilim adamlarının tespit ettiğine göre, Descartes (öl. 1650), Pierre Format (1601-1633), Pascal (1632-1662), Newton (1642-1727), Girolamo Saccheri (1667-1733) vb. Batılı bilim adamları, özellikle matematik ve geometri gibi konularda Hayyam’dan yararlanmışlardır. Bu bilim adamlarının ortaya koyduğu formüller, asırlarca önce Hayyâm tarafında yazılmıştır. Yine Hayyâm, zamanının ünlü tabiplerinden biriydi. Zamanında matematik, cebir, geometri, tıp, mûsikî, astronomi, felsefe vb. ilim dallarında fevkalade önde olmasına rağmen Hayyâm, daha çok filozof, şair yönü ile tanımlanmıştır. Dindarlıkları ile bilinen birçok şair, Hayyâm’ın rubâîlerini tasavvufî ve felsefi anlamlarda yorumlamışlardır.
Hayyâm’ın kitapları, çeşitli dillere çevrilmiştir ve dünyanın çeşitli yerlerinde onun hakkında çok sayıda değerlendirmeler yapılmış, yazılar yazılmıştır. Hicrî 526, miladî 1132 yıllarında 85 yaşlarında Nîşâbur’da vefat etmiştir. Mısırlı yazar ve şair Mustafa Lütfî el-Menfelûtî (ö. 1343/1924), Ömer Hayyâm’ı İslâm kültürünün ideal tiplerinden biri olarak değerlendirmiş ve onun rubâîlerini İslâm düşüncesinin kemal noktası olarak kabul etmiştir. Menfelûtî, Hayyâm’ın rubâîlerinden bazılarını da Arapça’ya tercüme etmiştir. Şemseddin Muhammed eş-Şehrezorî de (ö. 687/1288), Hayyâm’ın hayatı ve rubâîleri üzerinde çalışmada bulunmuştur.
Tevhid sözcüğü, Allah’ın birliğine inandı, tek ve bir olarak baktı vb. anlamlar için kullanılan “vehhede” fiilinin mastarıdır. Terim olarak tevhid, kalp ve zihin yolu ile Allah’ı, zatı ve sıfatları açısından tek ilah olarak kabul etmektir. İnsan inanç açısından, kâinatı yaratan ve yöneten olarak Allah’ın varlığına ve birliğine inandığı gibi, ibadeti de sadece Allah rızası için yapar. Kur’ân’ın pek çok yerinde tevhid inancı ile ilgili bilgi verildiğinde, onun zıddı olan şirke de dikkat çekilmektedir. Tevhid inancına göre Müslümanın ölçüsü Kur’ân ve sünnet, gayesi Allah rızasıdır. “Her şey Allah rızası için” parolası, İslâm inanç ve ahlakının özüdür. Kur’ân ve sünnete dayanan tevhid inancı, Allah’ı tek rab/ilah olarak tanımayı, O’nun gösterdiği yolda yürüyerek adaletten ayrılmamayı, insanlar arasında ayırım yapmamayı ve her konuda O’nun egemenliğini kabullenmeyi ön planda tutmaktadır. Bu inanç ve bu istikamette başarılı olabilmek için, bilgili olmak ve samimiyetle öğrendiğimiz bilgilerin gereklerini yerine getirmek, hakka uygun hareket etmek icap eder.
Hayyâm, bir rubâîsinde tevhid inancı paralelinde şöyle demiştir:
İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun kaç para!
Hırka, tesbih, post, seccade güzel:
Ama Tanrı kanar mı bunlara? [1]
Hayyâm, bu rubâîde tevhid inancında makamın, rütbenin, şekil ve görüntünün değil, iyi niyet, ihlas ve samimiyetin geçerli olduğunu dile getirmiştir. Başka bir rubâîde aynı duyguları farklı ifadelerle şöyle anlatmıştır:
Dileğin Tanrı dileği değil ki senin;
Muradına ermeyi nasıl beklersin?
Doğru olan, Tanrı’nın dilekleriyse,
Yanlış demek senin bütün dileklerin. [2]
Mela Ahmedê Cizîrî
Kürt coğrafyasında halk arasında bilinen ve sevilen Mela Ahmed b. Muhammed el-Botî el-Cızîrî (ö. 1050/1640), 1567 yılında dünyaya gelmiştir. “Mela” kelimesi, Kürt geleneğine göre medresede tahsilini tamamlayıp icazet (diploma) alan, dinî ilimleri okutan din bilgini için kullanılan bir lakaptır. O, kendisini Mela diye tanıttığı gibi, bazen de kendisi için aşk ve sevgi oklarının hedefi anlamında “Nişânî” lakabını da kullanmıştır. Mela Ahmed el-Botî, tüm dinî ilimleri zamanının medrese kültürüne göre okumuştur. Ayrıca kendi anadili olan Kürtçenin yanında, Arapça ve Farsçayı da iyi düzeyde öğrenmiştir.
[quotes quotes_style=”bpull” quotes_pos=”left”]Mela Ahmed, tasavvufta ‘vahdet-i vücûd’ anlayışını benimsemiştir. Divanı, Kürt edebiyat tarihinde ele alınmış en önemli eserlerdendir. Bu divanın, birçok yabancı dile tercüme edildiği bilinmektedir.[/quotes]
Mela Ahmed, küçüklüğünde önce babasının yanında Kur’ân okumayı ve bazı dinî bilgileri öğrenmiştir. Sonrasında Hakkâri, Diyarbakır, İmadiye ve benzeri yerlerde medrese tahsiline devam etmiştir. 32 yaşında Diyarbakır’a bağlı Sıtrebas köyünde Mela Taha adındaki bir hocadan icazet almıştır. Mela Ahmed, Diyarbakır ve Hasankeyf civarlarında bir süre çeşitli medreselerde ders vermiş, pek çok talebe yetiştirmiştir. Ondan sonra memleketi Cizre’ye gitmiş, 75 yaşında vefat edinceye kadar, Cizre’nin en meşhur medreselerinden ‘Medresa Sor’ ve onun yanında ‘Medresa Mir Afdal’, ‘Medresa Sere Meydane’, ‘Medresa Beni Nuh’, ‘Medresa Mushafa Reş’ ve diğer medreselerde müderrislik yaparak çok sayıda âlimin yetişmesine katkıda bulunmuştur. Cizre’de vefat eden Mela Ahmed’in mezarı, ‘Medresa Sor’un alt katında bulunmaktadır.
Mela Ahmed, edebiyatta Molla Cami, İbnu’l-Fâria, Fuzûlî ve benzeri âlimlerle mukayese edilmiştir. Tasavvufta ise, Celâleddin-i Rûmî’ye benzetilmiştir. Kürtçe olarak yazmış olduğu 114 şiirden oluşan divanında tasavvuf, usûl, fıkıh, tefsir, hadis, sarf, nahiv, mantık, estetik, felsefe, belâgat, matematik, astronomi, kozmoloji, tarih, fizik, metafizik vb. ilimler, tam bir maharet ve ehliyet ile yazılmıştır. Onun divanında yer alan birçok kaside ve gazel türü bilgiler, bunun en açık delilleridir.
Onun aşk, sevgi ve güzellikle ilgili bütün tasvirleri, yalnızca ilahi boyutun keşfedilmesine yöneliktir. Onun divanında kullandığı dil ve üslup ağır görülse de hedefinde Allah’ın tecellisi olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Mela Ahmed, tasavvufta ‘vahdet-i vücûd’ anlayışını benimsemiştir. Onun divanı, çeşitli dillere tercüme edilmiş ve hakkında çok çeşitli yazılar yazılmıştır. Mela Ahmed el-Cızîrî, Hafız Şirazî, Sadi Şirazî, Maruf Kerhî, Şiblî, Mevlâna Camî, Alaî, Hallacı Mansur, Ferruhî gibi büyük mutasavvıf ve ünlü şairlerin isimlerini zikretmesi, onun tasavvuf ve tasavvuf edebiyatındaki müstesna yerini ortaya koymaktadır. Divanı, Kürt edebiyat tarihinde ele alınmış en önemli eserlerdendir. Şarkiyatçı Martin Hartman bu divanı, Almanca bir mukaddime ile 1904 tarihinde Berlin’de yayımlamıştır ve orada bu divanın, Ali Harirî (ö. 645/1247)’den sonra Kürt edebiyatının en ünlü ve en eski şaheseri olduğunu kaydetmiştir. Bu divanın, birçok yabancı dile tercüme edildiği bilinmektedir.
Mela Ahmed, klasik çağın özelliklerini, fikrî ve ahlakî eğilimlerini yansıtan şark tasavvuf kasidesinin Kürt edebiyatındaki en köklü fikrî ve edebî geleneklerinin canlı mümessili olan bir şairdi. Mela Ahmed, divanında çeşitli kaynaklara göndermelerde bulunmuştur. Bu kaynakları şöyle sıralayabiliriz:
1 – Necmü’d-Din el-Kazvin (ö. 675/1277)’in mantık, matematik ve tabiiyyâta dair Hikmetü’l-‘Ayn.
2 – İbn-i Sînâ (ö. 429/1037)’nın kapsamlı bir felsefe ve bilim ansiklopedisi olan Şifa, tıbba dair el-Kanun ve mantık, ilahîyat, tabiiyyat, ahlak gibi felsefe konularına dair el-İşarât.
3 – Celâlü’d Din el-Kazvinî (ö. 739/1338)’nin Me’anî ve Beyan ilmine dair Telhis.
4 – Et-Teftazanî (ö. 792/1389)’nin Belagat ilmine dair Muhtasar.
5 – Ez-Zemahşerî (ö. 538/1143)’nin tefsire dair el-Keşşaf.
6 – Ebu’l-Hasan el-Mehamilî’nin Şafiî fıkhına dair Lübâb Şerhi.
Pek çok âlim, Mela Ahmed el-Botî el-Cızîrî’nin divanını tam olarak çeşitli dillerde şerh etmişlerdir. Burada, bu şerhlerden bazılarına yer vermek istiyoruz:
1 – Mela Yahya el-Muzurî (ö. 1252/1836), divanı Farsça şerh etmiştir.
2 – Mela Abdulkadir Kadri İbn Hasan el-Cezerî (ö. 1367/1947). Cizre’de çeyrek asır kadar müftülük yapan bu zat, divanı Arapça şerh etmiştir.
3 – Mela Abdusselam İbn Murad İbn Abdisselam el-Cezerî (ö. 1372/1952).
4 – Mela Abdurrahim İbn Abdurrahman el-Vastanî (ö. 1376/1956) Arapça, Türkçe ve Farsça olmak üzere üç dilde şerh etmiştir.
5 – Mela Ahmed İbn Mela Muhammed ez-Zivingî (ö. 1391/1971), divanı Arapça şerh etmiştir.
6 – “Hejar” diye tanınan şair Abdurrahman Şerefkendi (ö. 1412/1991), divanı Kürtçe şerh etmiştir.
7 – Şair Cigerxwîn (ö. 1405/1984), divanı Kürtçe şerh etmiştir.
8 – Celalettin Yöyler, “Şîro veya Dîwana Melayê Cizîrî” adıyla divanın tümünü Kürtçe şerh etmiştir.
9 – Abdulbaki Turan, Divanı Türkçe şerh etmiştir (2010 yılında Nûbihar Yayınları arasında yayımlanmıştır).
Mela Ahmed’in divanını Türkçe tercüme edip şerh eden Abdulbaki Turan, Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan’ın; “Evladım! Bu divanda yer alan beyitlerde, anladığım kadarıyla çok güzel bir ahenk, insanın ruhunu etkileyen bir cazibe mevcuttur. Ama maalesef bu zat ve onun divanı, bugüne dek pek tanıtılmamıştır” dediğini aktarmaktadır.
Mela Ahmed, divanında yazdığı şiirlerinde çok kere Kur’ân âyetlerinin anlamına ve zaman zaman da âyetlerde geçen kelimelere yer vermiştir:
“Problemin varsa gel de bize sor ey âşık biziz aşkın müftüsü!
Çünkü bir elimizde sünnet diğerinde Kitap var.” [3]
Mela Ahmed’in, Allah’ın varlığını, birliğini, kısacası tevhidi şiirlerinde dile getirdiğine şahit olmaktayız:
Mela her wî bıbîn her wî eger her wî dınasi tû
Huve’l-me’bûd huve’l-meşhûdu bel lâ ğeyre fi’d-dareyn
“Ey Mela! Daima O’nu gör.
Eğer hep O’nu tanıyorsan, O, her zaman mabuttur.
O, her şeyde müşahede edilendir.
Hatta dünya ve ahirette, O’ndan başka bir şey mevcut değildir.” [4]
[quotes quotes_style=”bpull” quotes_pos=”center”]Aslında tasavvufun özü de tevhide dayanmaktadır. Tevhid anlayışının dışında, ona ters düşen bir tasavvuf anlayışı makbûl değildir. Tasavvuf ehli, her şeyden önce tevhid konusunu ele almış ve onu Kur’ân ve sünnet ölçüleri dâhilinde yoğurmuştur.[/quotes]
Bazı yorumcular, Ömer Hayyâm ve Mela Ahmed’in ‘vahdet-i vücûd’ düşüncesine sahip olduklarını savunmuşlardır. Aslında onların bu anlayışında, Allah’ın varlığının ezeli ve ebedi olduğu, O’ndan başka her şeyin geçici olduğu düşüncesinin egemen olduğu kanaatindeyiz. Mela Ahmed’in bu şiirinde işaret ettiği gibi, Allah’ın varlığı ezeli ve ebedir. O’ndan başka her şey, fani ve geçicidir. Geçici olan her şey, ezeli ve ebedi olan Allah’ın varlığının yanında bir hiçtir. Başka bir şiirinde de Allah’tan gafil olmamanın, O’nun rızasını her şeyden üstün tutmanın gerektiğini dile getirmiştir:
Tu dizanî bi Xudê min tu xiyal î şeb û roz
Bi xiyala xwe medam min tu li bal î şeb û roz
“Allah’a yemin ederim ki, gece gündüz hayalimde olduğunu bilirsin.
Gece gündüz daima kalbimde bulunduğunu çok iyi bilirim.” [5]
Hayyâm da bu anlamda bir şiirinde şöyle söylemiştir:
Esrâr-i Ezel râ ne to dânî yu ne men. [6]
Yani; Evveli olmayan ezeli ilimlerin sırlarını ne ben bilirim ne de sen.
Aslında tasavvufun özü de tevhide dayanmaktadır. Tevhid anlayışının dışında, ona ters düşen bir tasavvuf anlayışı makbûl değildir. Tasavvuf ehli, her şeyden önce tevhid konusunu ele almış ve onu Kur’ân ve sünnet ölçüleri dâhilinde yoğurmuştur. Birçok mutasavvıfın tasavvuf hakkında yapmış oldukları tanımlar bunu doğrulamaktadır.
Örneğin; Ebû Hafs el-Haddâd en-Nîsâbûrî (ö. 260/874), “tasavvuf tamamen edepten ibarettir. Her zamanın ve her mekânın kendine göre bir edebi vardır. Kim zamanına ve mekânına göre edebe uyarsa, büyük insanların mertebesine ulaşır” [7] diyerek, tasavvufun ahlaki yönüne dikkat çekmiştir.
Tasavvufta temel gaye ve hedefin, tevhid inancı ve ahlakını kavrayıp yaşamak olduğu vurgulanmaktadır. Tasavvuf ahlakı, tevhid inancının insan hayatına yansıyan bir İslâmî hayat tarzıdır. Ona göre Kur’ân ve sünnet çerçevesi dâhilinde değerlendirilen, batıl hurafelerden uzak bir tasavvufî anlayış, hiçbir zaman tevhid inancı ile çelişmemektedir. Hem Ömer Hayyâm’ın hem de Mela Ahmed Cızîrî’nin tevhid ve tasavvuf anlayışlarında da bu özelliklerin mevcut olduğunu görmekteyiz.
Tevhid inancı, insanlıkla beraber başlamıştır. Tüm peygamberler ve kutsal kitaplar, insanları tevhide, saf ve temiz bir Allah inancına ulaştırmak ve bu inancın gereği olarak hak, hukuk ve adaletle hareket ederek tüm insanların maddi ve manevi değerlerini eşit bir şekilde korumayı, bu yolda toplumsal uzlaşı ve barışı sağlamayı hedeflemişlerdir. Tarih boyunca bu yolda çok şey yazılmıştır. Âlimler, bilginler, feylesoflar, şairler ve benzeri sanat erbabı kişiler, kendi alanlarında emek sarf ederek çeşitli eserleri ortaya koymuşlardır.
Ömer Hayyâm ve Mela Ahmedê Cizîrî’yi de bu kervana katılan, bu yolda emek sarf eden kişiler olarak kabul ediyoruz. Her ne kadar Ömer Hayyâm, zamanında İslâm âleminde yeterli bir şekilde tanınmamış, onun hakkında çeşitli olumsuz şeyler söylenmiş, hatta onun adına bazı şeyler uydurulmuş ise de zamanla Batı âlemi onun değerini anlamış, onu dünyaya tanıtmıştır. Ardından İslâm âleminde de onun değeri anlaşılmış, kendisine ait rubâîler tespit edilmeye başlanmış, hayatı ve eserleri hakkında çok şey yazılmıştır.
Mela Ahmed el-Botî el-Cizîrî de Mezopotamya başta olmak üzere Türkiye, Suriye, Irak, İran ve benzeri İslâm ülkelerinde Ömer Hayyâm misali sevilen ve sayılan bir şairdir. Onun Kürtçe yazmış olduğu Divân’ı, çok kişi tarafından beğeni ile okunmuş, çeşitli dillere tercüme edilmiş ve hakkında çeşitli şerhler yazılmıştır. Tevhid inancını en saf ve temiz hâli ile dile getiren ve savunan bu iki şair ve eserleri hakkında hem Batı hem de İslâm âleminde çeşitli akademik tez, kitap ve makaleler yazılmıştır. Bu gibi âlimlerin eserlerinin, fikir ve düşüncelerinin araştırılması, ortaya konması ve yeni nesillere anlatılması önem arz etmektedir. Çünkü bu tür eserlerde ilmi, edebi, ahlaki, felsefi, sosyolojik, psikolojik ve benzeri konularda faydalı mesajlar verilmektedir.
Prof. Dr. Nurettin Turgay
Dipnotlar
[1] Hayyam, Dörtlükler – Rubailer –, s. 8.
[2] Hayyam, Rubâiler, s. 198.
[3] Turan, Melayê Cızîrî Divanı ve Şerhi, s. 8.
[4] Turan, Melayê Cızîrî Divanı ve Şerhi, s. 732.
[5] Turan, Melayê Cızîrî Divanı ve Şerhi, s. 749.
[6] Daniş, Ömer Hayyam Rubailer, s. 559.
[7] Ebû Abdirrahman Muhammed b. el-Huseyn es-Sülemî, Tabakatu’s-Sufiyye, Mısır 1953, s. 119; Feriduddin Attar, Tezkiretu’l-Evliya, İstanbul 1959, I, 331; İz, Tasavvuf, 32; Süleyman Ateş, İslâm Tasavvufu, Kılıç Kitabevi, Ankara tsz. s. 8.[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]