[vc_row][vc_column][vc_column_text]Çeviren: Aslı Akdemir
Biyolog ve iktisatçıların bugünlerde kullandıkları, doğanın insan teşebbüsünü besleyen birçok yöntemine işaret eden bir terim var: Ekosistem hizmetleri. Örneğin, ormanlar içtiğimiz suyu süzer ve her ikisi de biyolojik olduğu kadar önemli ekonomik değere de sahip kuşlar ve arılar mahsullere polen yayarlar.
Doğal yaşamı anlayamaz ve gözetemezsek, doğa, bu sistemlerde bir bozulmaya sebep olabilir ve bize, hakkında çok az bilgi sahibi olduğumuz şekillerde musallat olarak karşılık verebilir. Çok önemli bir örnek, birçok salgın hastalığın – AIDS, Ebola, Batı Nil virüsü, SARS, Lyme hastalığı ve son birkaç on yılda gerçekleşen daha yüzlercesinin –öylece, hiç yoktan meydana gelmediğini gösteren, gelişmekte olan bir bulaşıcı hastalık modelidir. Bunlar, insanların doğaya yaptıkları şeylerin bir sonucudur. Hastalık, görünen o ki, büyük ölçüde ekolojik bir meseledir. Yeni oluşan ve insanları etkileyen bulaşıcı hastalıkların yüzde altmışı zoonotiktir. Yani hayvanlardan kaynaklanır ve bunların üçte ikisinden fazlası yaban hayatında meydana gelir
Veteriner ve koruma biyologlarından oluşan ekipler, ‘hastalık ekolojisini’ anlamak adına tıp doktorları ve epidemiyoloji uzmanlarıyla küresel bir çalışmanın içindeler. Bu, Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı tarafından finanse edilen Predict adlı projenin bir parçası. Uzmanlar, bundan sonraki hastalıkların insanlara muhtemelen nerede yayılacağını ve ortaya çıktıklarında bulaşmadan önce yerlerinin nasıl belirleneceğini, insanların tabiatı nasıl tahrif ettiği bilgilerine dayanarak – örneğin, yeni bir çiftlik ya da yol – anlamaya çalışıyorlar. Şayet bir tanesi insanlara bulaşırsa, daha çabuk tespit edilebilmesi adına bir virüs veritabanı oluşturmak için yüksek risk taşıyan yabani türlerden kan, salya ve başka örnekler topluyorlar. Ayrıca hastalıkların ormanlık alanlardan çıkması ve yeni bir pandeminin gerçekleşmesini önlemek için ormanlar, yaban hayatı ve hayvancılığı düzenlemenin yolları üzerine çalışıyorlar.
Bu sadece bir halk sağlığı meselesi değil, aynı zamanda ekonomik bir meseledir. Örneğin, Dünya Bankası ciddi bir grip salgınının dünya ekonomisine 3 trilyon dolara mal olabileceğini tahmin ediyor.
Yaban hayvanları tarafından taşınan hastalıkların artabileceği fakir ülkelerde hayvancılığın yapılma biçimleriyle sorun daha da artıyor. Uluslararası Hayvancılık Araştırma Enstitüsü tarafından bu ayın başlarında yayımlanan bir çalışma, yılda iki milyondan fazla insanın, yabani ve evcil hayvanlardan insanlara yayılan hastalıklar sonucu hayatlarını kaybettiklerini ortaya koydu.
Her ikisi de Henipah virüsleri familyasından olan Güney Asya’daki Nipah virüsü ve yakın akrabası olan Avustralya’daki Hendra virüsü, bir ekosistemi bozmanın hastalığa nasıl yol açabileceğine dair en önemli örneklerdendir. Virüsler, ayrıca meyve yarasası olarak da bilinen uçarköpeklerle başladı. Bunlar, bu durumda hiç de küçük bir mesele olmayan dağınık yiyicilerdir. Zarlı kanatlarına sıkıca sarılarak Drakula gibi görünen bu yarasalar genellikle baş aşağı dururlar ve meyveyi posasını çiğneyip, sonrasında suyunu ve çekirdeklerini tükürerek yerler.
Yarasalar, milyonlarca yıldan bu yana Henipah ile evrim geçirdiler ve bu birlikte evrim nedeniyle eşdeğer bir soğuk algınlığını meyve yarasasından biraz daha fazla hissederler. Fakat virüs yarasalardan çıkıp daha önce onunla evrim geçirmemiş türlere girdiği anda, 1999 yılında Malezya kırsalında olduğu gibi bir korku gösterisi gerçekleşebilir. Bu muhtemelen bir yarasanın ormanın birindeki bir domuz ahırında çiğnenmiş bir meyve parçası düşürmesinden kaynaklandı. Virüs domuzlara bulaştı, çoğaldı ve insanlara sıçradı. Öldürücülüğü çok şaşırtıcıydı. Malezya’da enfekte olan 276 kişiden 106’sı öldü ve birçok kişi kalıcı ve felce uğratan sinir hastalıklarından mustarip oldu. Hiçbir tedavi ya da aşısı yok. O zamandan bu yana Güney Asya’da 12 daha küçük salgın yaşandı.
[quotes quotes_style=”bpull” quotes_pos=”left”]Geçtiğimiz 30 ya da 40 yılda ortaya çıkan herhangi bir hastalık, yabani arazilere yapılan müdahalenin ve demografideki değişimlerin bir sonucu olarak meydana geldi[/quotes]
Dört kişinin ve düzinelerce atın Hendra nedeniyle öldüğü Avustralya’da durum farklıydı: Banliyöleşme, bir zamanlar orman sakini olan enfekte olmuş yarasaları arka bahçelere ve çayırlara çekti. Eğer bir Henipah virüsü kolayca yayılmak için tesadüfi temas yoluyla evrim geçirirse, mesele şu ki, vahşi ormanı terk edebilir ve Asya’ya da dünyanın dört bir yanına da yayılabilir. Hastalığın ekolojik sebeplerini araştıran New York merkezli bir kuruluş olan EcoHealth Alliance’da çalışan veteriner Jonathan Epstein, “Nipah yayılıyor ve bu küçük vaka gruplarını inceliyoruz. Uygun şartların ortaya çıkması ve insanlar arasında etkin biçimde yayılması an meselesi” diyor.
Bu sebeple uzmanlar, hastalığın temelini oluşturan nedenleri anlamanın önemli olduğunu söylüyorlar. Hastalık ekolojisti ve EcoHealth’in başkanı Peter Daszak, “geçtiğimiz 30 ya da 40 yılda ortaya çıkan herhangi bir hastalık, yabani arazilere yapılan müdahalenin ve demografideki değişimlerin bir sonucu olarak meydana geldi” diyor.
Ortaya çıkan bulaşıcı hastalıklar, ya hastalık mikroplarının yeni türleri ya da her yıl gripte olduğu gibi mutasyona uğrayarak yeni bir çeşit haline gelen eski mikroplardır. Örneğin AIDS, Afrika’da 1920’lerde yaban hayvan avcıları şempanzeleri öldürüp kestiklerinde insanlara geçti.
[quotes quotes_style=”bpull” quotes_pos=”center”]Uzmanlara göre bir sonraki pandemiyi öngörmenin ve önlemenin yolu el değmemiş doğanın ‘koruyucu etkileri’ olarak adlandırdıkları durumu anlamaktır[/quotes]
Hastalıklar hep ormanlık alanlar ile yaban hayatında ortaya çıktı ve insan topluluklarında yollarını buldular – veba ve sıtma buna iki örnektir. Fakat uzmanlar ortaya çıkan hastalıkların son elli yılda, doğal hayata, özellikle yerkürenin çevresinde, çoğunlukla tropik bölgelerdeki hastalığın ‘tehlikeli sahalarına’ insanların artan müdahalesi nedeniyle dört katına çıktığını söylüyorlar. Modern hava taşımacılığı ve yaban hayatı ticaretindeki güçlü pazarla birlikte büyük nüfus merkezlerinde ciddi bir salgın ihtimali çok fazla.
Uzmanlara göre bir sonraki pandemiyi öngörmenin ve önlemenin yolu el değmemiş doğanın ‘koruyucu etkileri’ olarak adlandırdıkları durumu anlamaktır. Örneğin Amazon’da bir çalışma, ormansızlaştırmadaki yüzde dörtlük bir artışın, sıtma ihtimalini yaklaşık yüzde elli arttırdığını ortaya koydu. Bunun sebebi, hastalığı yayan sivrisineklerin yakın zamanda ormansızlaştırılmış bölgelerdeki güneş ışığı ve suyun uygun karışımında büyümeleridir. Yanlış yöntemle ormana dokunmak, Pandora’nın kutusunu açmaya benzer. İşte bunlar, yeni uzman ekiplerinin ortaya çıkardıkları bağlantı türleridir.
Halk sağlığı uzmanları ekolojiyi kendi modellerine dahil etmeye başladılar. Örneğin Avustralya kısa bir süre önce Hendra virüsü ile yarasaların ekolojisini anlamak adına birkaç milyon dolarlık kaynak ayırdıklarını ilan etti.
Hastalığa yol açabilecek olan sadece el değmemiş tropik alanlara müdahale değil. Batı Nil virüsü ABD’ye Afrika’dan geldi fakat gözde konaklarından biri çayır ve tarım arazilerinde gelişen Amerikan kızıl ardıçkuşu olduğu için burada yayıldı. Hastalığı yayan sivrisinekler özellikle kızıl ardıçkuşlarını çekici bulurlar. Kaliforniya Üniversitesi, Santa Cruz’da biyolog olan Marm Kilpatrick, “Virüs, insanların etrafında gezinen türlerden yararlandığı için Birleşik Devletler’de insan sağlığı üzerinde önemli bir etkisi oldu” diyor. Batı Nil virüsünde kızıl ardıçkuşunun en önemli rolü, ona “süper bulaştırıcı” unvanını kazandırması oldu.
Doğu Yakası felaketi olan Lyme hastalığı, büyük ölçüde insanların çevreye yaptıkları değişikliklerin bir ürünüdür: Geniş komşu ormanların daraltılması ve parçalara ayrılması. Bu dönüşüm yırtıcı hayvanları – kurt, tilki, baykuş ve atmacaları – uzaklaştırdı. Bu durum muhtemelen zayıf bağışıklık sistemine sahip olmalarından dolayı Lyme bakterisi için muhteşem “rezervuarlar” olan beyaz ayaklı farelerin sayısında beş kat artışa yol açtı. Bunlar aynı zamanda berbat tımarcılardır. Fareler sadece yarısını öldürürken, Avustralya keseli sıçanı ya da boz sincap tımarladığında, hastalığı yayan larva halindeki kenelerin yüzde doksanını yok eder. Lyme hastalığı araştırmacısı Richard Ostfeld, “bu yüzden fareler çok büyük miktarlarda enfekte olmuş yarı ergin böcek üretiyorlar” diyor.
Dr. Ostfeld bana, “bir ekosistemde biyolojik çeşitliliği tüketen şeyler yaptığımızda – ormanlara balta vurduğumuzda ya da doğal çevrenin yerini tarım arazileri aldığında – koruyucu bir role sahip türleri yok etmeye hizmet ederiz” dedi. “Rezervuar olan birkaç tür var ve birçoğu da öyle değil. Koruduklarımız, rezervuar görevi görenlerdir.”
Dr. Ostfeld incelediği larvalarda insanları etkileyen iki yeni gelişen hastalık gördü – babeziyoz ve anaplasmoz – ve yayılmaları ihtimalindeki tehlikeye dikkat çekti.
Uzmanlara göre, insanlardaki yeni bir salgını önlemenin en iyi yolu One Health Iniative olarak adlandırdıkları programla mümkün. Bu, insan, hayvan ve ekolojik sağlığın ayrılmaz bir biçimde bağlantılı olduğu ve bir bütün olarak üzerinde çalışılması ve yönetilmesi gerektiği fikrini ileri süren, 600’den fazla bilim insanı ve uzmanın içinde yer aldığı dünya çapında bir programdır.
Kolombiya Üniversitesi Mailman Halk Sağlığı Okulu’ndaki Enfeksiyon ve Bağışıklık Merkezi’nde bir moleküler virolog olan Simon Anthony, “Bu, el değmemiş ormanı, el değmemiş ve insandan uzak tutmakla ilgili değil” diyor. “Bu, yaptıklarımızı sürdürülebilir bir şekilde yapmayı öğrenmemizle ilgili. Bir hastalığın ortaya çıkmasını harekete geçiren şeyle başa çıkabilirseniz, o zaman ortamları sürdürülebilir bir şekilde düzeltmeyi öğrenebilirsiniz.”
Sorunun kapsamı geniş ve karmaşık. Yaban hayatı virüslerinin yalnızca tahmini yüzde biri biliniyor. Bir diğer önemli unsur, henüz çok yeni bir alan olan yaban hayatı bağışıklık bilimidir. Pensilvanya Devlet Üniversitesi’nde biyolog olarak hastalık ekolojisi üzerine çalışan Raina K. Plowright, kırsal bölgelerde uçarköpeklerdeki Hendra virüsü salgınlarının nadir olduğunu fakat kentteki ve banliyödeki hayvanlarda çok daha yüksek olduğunu ortaya çıkardı. Kentte yerleşik hâle gelmiş yarasaların yaban hayatından sıklıkla alışkın oldukları virüse artık maruz kalma şanslarının olmadığı varsayımında bulunuyor. Yaban hayatındaki durum, enfeksiyonu düşük seviyelerde tutuyordu. Bu, daha fazla yarasanın – yetersiz beslenme, yaşam alanı kaybı ya da diğer faktörler sebebiyle– enfekte olduğu ve arka bahçelere daha çok virüs yaydığı anlamına geliyor.
Bir sonraki pandeminin akıbeti Predict’in çalışmasına dayanıyor olabilir. EcoHealth ve ortakları – Davis’deki Kaliforniya Üniversitesi, Doğal Yaşamı Koruma Derneği, Smithsonian Kuruluşu ve Global Viral Tahmin Enstitüsü – bir virüs veritabanı oluşturmak için tropiklerin bir ucundan bir ucuna uzanan yaban hayatında ortaya çıkan virüsleri inceliyorlar. Çalışmanın büyük bölümü insanları etkileyen hastalıkları taşımaları muhtemel olan primat, sıçan ve yarasalara odaklanıyor.
En önemlisi, Predict araştırmacıları ölümcül virüslerin var olduğu bilinen Brezilya ve Peru’daki Andes’in bir ucundan diğer ucuna, Atlantik’ten Pasifik’e kadar uzanan yeni otoban boyunca olduğu gibi, insanların ormanları yok ettikleri ara yüzeyleri izliyorlar. EcoHealth’in başkanı Dr. Daszak “ormana müdahalenin haritasını çıkararak bir sonraki hastalığın nerede ortaya çıkabileceğini tahmin edebilirsiniz” diyor. “Bu yüzden köy sınırlarına gidiyoruz; madenlerin yeni açıldığı yerlere, yeni yolların inşa edildiği bölgelere gidiyoruz. Bu bölgelerde yaşayan insanlarla konuşuyor ve ‘yaptığınız potansiyel bir risk’ diyoruz.”
Bu, insanlarla, hayvanları nasıl kestikleri ve yaban hayvanı eti yedikleriyle ilgili konuşmak ya da yarasanın yaşam alanına besi yeri yapanlarla konuşmak anlamına gelebilir. Nipah’ın birkaç kez ortaya çıktığı Bangladeş’te hastalık, insanların içtiği hurma ağacı özünün toplandığı kaplara akın eden yarasalara dayandırıldı. Hastalığın kaynağı, yerlere bambu örtüler yerleştirerek bertaraf edildi.
EcoHealth ayrıca, ölümcül virüsleri taşıyor olması muhtemel, yaban hayatından kalıntıları aramak için havalimanlarında ithal edilen bagaj ve paketleri inceliyor. Hastalık ihtimali bulunan tehlikeli bölgelerdeki ormanlardan çıkartılan ve piyasaya sürülen egzotik hayvanlar konusunda tüketicileri uyarmak adına PetWatchadında bir programları var.
EcoHealth veterineri Dr. Epstein, genel olarak değerlendirildiğinde, yeni ortaya çıkan hastalıklarla ilgili son birkaç yılda elde edilen bilginin biraz daha rahat uyumamıza olanak sağlayabileceğini söylüyor ve ekliyor: “İlk kez, 20 ülkede, ortaya çıkan zoonotik salgınlar için bir erken uyarı sistemi geliştirmek adına koordineli bir çaba var.”
Robbins’in makalesinde konu edilen ve salgın hastalıkların önceden tespit edilebilmesini hedefleyen Predict Projesi 2009 yılında Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı tarafından fonlanarak çalışmalarına başladı. Beş yıllık fon desteği sonrası çalışmalarına devam eden proje, Eylül 2019’da bütçelerinin bitmesi nedeniyle saha araştırmalarını sonlandırdı. Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde Covid-19 salgını ortaya çıktı ve dünyaya yayıldı. Mart 2020’de Trump yönetimi, pandeminin sorumlusu olarak gördüğü uluslararası sağlık programlarına bütçe desteği vermeyi kestiklerini ilan etti. Predict Projesi de böylece sonlandırılmış oldu. Virüsün nisan ayında ABD’de büyük ölçekte yayılması sonrası, Kalkınma Ajansı 2.26 milyon dolarlık bir bütçeyi 6 aylık acil uzatma fonu olarak projeye ayırdıklarını açıkladı. Özellikle projenin SARS CoV-2 virüsünün global yayılımı, hayvanlarda gelişimi ve halk sağlığı alanında çalışmalar yapması bekleniyor.
Bu makale Aslı Akdemir tarafından İngilizce orijinalinden hemhal.org için çevrilmiştir. Makale 14 Temmuz 2012 tarihinde The New York Times’ta yayımlanmıştır. Makalenin orijinaline bu linkten ulaşabilirsiniz.
Öneri Yazı: https://hemhal.org/roportaj/insanligin-evriminde-bir-sicrama-noktasindayiz/
[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]