Hemhâl Kitap, kitap analizlerinin yanı sıra haftalık okuma önerisi olarak ayda bir dört kitap tanıtımı yapıyor. Kimi zaman yeni çıkanlar, kimi zaman kült eserleri tekrar hatırlamak iyi olacaktır.
Siyaset, Toplum, Din&Düşünce ve Psikopolitika temalı kitaplar olabileceği gibi, farklı ufuklar açacak çok çeşitli kitapları kitaplıklarda buluşturmak ve kitap ile hemhâl olmak umuduyla…
Mayıs 2025 – Hemhâl KİTAPLIK’ta yer alan kitaplar şu şekilde:
Seküler Dünyada Tasavvuf – Esat Arslan
Bu kitap, modern çağın ruhsal boşluğuna tasavvufi bir cevap arayışıdır. Yazar, seküler dünyanın anlam krizine karşı, tasavvufun kadim hikmetini çağdaş insanın varoluşsal ihtiyaçlarıyla buluşturmaya çalışıyor. Yozlaşmış tarikat algısından sıyrılarak, tasavvufu bireysel bir iç yolculuk, musibetlerle barışma sanatı ve yaşamın tüm zorluklarına rağmen “hayat yaşanmaya değer” diyebilme gücü olarak yeniden yorumluyor.
Kitapta hem derinlikli Kur’an okumaları hem teorik tartışmalar hem de yazarın hayatına dokunan samimi anılar iç içe geçiyor. Bu yönüyle eser, yalnızca akademik bir metin değil; aynı zamanda yaşanmışlığın damıtıldığı, dostça bir iç konuşma. Okur, bu sayfalarda Allah’la sohbet etmeyi, hayatını ilahi bir hikâye gibi sevebilmeyi ve modern çağın kalabalık yalnızlığında irfanla var olabilmenin yollarını keşfedecek.
Bu kitap henüz tamamlanmamış bir arayışın ilk adımı; 21. yüzyılın Mesnevi’sini yazmak isteyen ruh mimarlarına bir çağrıdır. Tasavvufun yeniden tecdit edilmesi gerektiğini düşünenler için içten, sarsıcı ve ilham verici bir başlangıç…
Türkiye’de İslâmcılar ve Hilafet – Fikriye Yücesoy
“Hilafetin kaldırılmasının ve Müslümanların birlik halinde olmamasının İslâmcı dergilerde zaman zaman ‘imamesi kopmuş tesbih tanesi gibi dağınık’ ifadesiyle tarif edildiğine rastlarız. Sık başvurulmasa da, zamanı aşıp gelen güçlü bir ifade olduğunu düşünüyorum; 1970’lerde de günümüzde de -mesela TRT’deki Payitaht Abdülhamid dizisinde- karşımıza çıkıyor. Sünni-Müslümanların yaşadıkları şiddet olaylarına karşı verdikleri tepkilerde bu dağınık oluşun güçsüzlük olarak yorumlanması ve hilafetin onları koruyacak bir güç gibi sunulması yaygın bir anlatıdır.”
Fikriye Yücesoy, Türkiye’de İslâmcılığın sihirli bir konusunu ele alıyor; İslâmcıların bu kavrama yükledikleri anlamları, onu araçsallaştırma biçimlerini, hilafet sembolizminin tezahürlerini inceliyor.
Türkiye’de İslâmcılar ve Hilafet, radikal İslâmcılık ile ana akım İslâmcılığı (kuşkusuz etkileşimsiz olmayan) iki spektrum olarak ele alıyor ve her iki spektrumun dergilerinde gezintiye çıkıyor. Hilafet söyleminin, kolektif hafıza kurma işlevine eğiliyor. Hilafet söyleminin AKP döneminde ve Yeni Osmanlıcılık bağlamında aktığı mecra, yine bu dönemde Kürt sorununa yaklaşımda hilafet kavramının kullanımları da, çalışmanın odakları içinde bulunuyor.
XEWNÊN DI HUNDIRÊ MIN DE: İçtenlikten Doğan Sessiz Bir Çığlık – Arslan Özdemir
“Xewnên di hundurê min de” klasik şiir anlayışının sınırlarını aşan, her dizesiyle okuyucuyu duyguların ve düşüncelerin derinliklerine çağıran bir yolculuktur. Bu kitap, bir edebiyatçının kaleminden değil, bir Sosyolog, bir Eğitimci, bir İnsan Hakları Savunucusunun yüreğinden süzülen dizelerle şekillenmiştir. Şair, bu şiirlerde akademik bir poetikaya değil, hayatın kendisine yaslanıyor; gördüğünü, hissettiğini, yaşadığını, içinden geldiği gibi yazıyor.
Kitapta yer alan şiirler isim taşımıyor. Bu “Başlıksız Şiirler”, aslında her şiirin okuyucuda kendi başlığını bulmasına izin veren özgür bir alan yaratıyor. Şiirler, iç dünyanın karmaşası, özlemler, evrensel duygular ve toplumsal izler etrafında örülmüş. Aşk, yalnızlık, çocukluk anıları, şiddet karşıtı duruş, Kürtlük bilinci, zamanın akışı, doğa ile kurulan bağ gibi çok katmanlı temalar, yalın ama derinlikli bir dil aracılığıyla aktarılıyor.
Dizelerin çoğu iç monologlar gibidir; bazen bir çocuğun gözünden bir kış mevsimi, bazen bir annenin özlemi, bazen de bir halkın tarihsel acısı dile gelir. Şairin satır aralarında yankılanan “ben ne gördümse, onu yazdım” tavrı, okura samimi bir bağ kurma fırsatı tanır. Özellikle şizofrenik aşk imgeleri, sessiz çığlıklar, bireyin toplum içinde kayboluşu, mazlumun fısıltısı, bu şiirlerin duygu yükünü artıran güçlü metaforlarla işlenmiştir.
Bu kitap, sadece bireysel bir iç döküm değil; aynı zamanda bir dönemin, bir coğrafyanın, bir dilin tanıklığıdır. Her ne kadar şiirler “başlıksız” olsa da, her biri bir başlığa gerek kalmadan hafızada yer edecek kadar güçlüdür.
“XEWNÊN DI HUNDIRÊ MIN DE şiiri bir kalıba sokmadan hissetmek, şiiri yaşamak isteyen okurlar için bir duygu atlası, bir sessiz başkaldırı, bir içtenlik manifestosudur.