İslami Feminizm Ne Anlama Geliyor?
Müslüman feminizmin/İslami feminizmin çok ortaklaşılmış, yaygınlaşmış bir tanımı yok. Ancak ilk olarak şunu söylemek gerekir ki yakın zamanda ortaya çıkmış bir şey de değil. Zahra Ali ‘İslami Feminizmler’ isimli kitabında şöyle diyor: “İslami feminizmin anlamını son yirmi yılda ortaya çıkmış olan yeni akademik ifadelerle sınırlamadan, feminist yapıya, yani Müslüman çerçevede erkek egemenliğinin reddine olan talebin uzun süredir var olduğunu söyleyebiliriz”. Örneğin Havle Kadın Derneği’nin ismi de bize çalıştığımız konularda ilham kaynağı olan sahabe kadınlardan birinden geliyor: Havle bint Sa’lebe.
Dünyada uzun yıllardır adından söz ettiren ve birçok kurum ve isimle anılan bu hareketin Türkiye’ye biraz geç ulaştığını söylemek mümkün.
Dünyada İslami Feminizm
Dünyanın çok farklı yerlerinde, farklı farklı kurumlar nezdinde Müslüman feministler mücadele veriyorlar. Türkiye’deki Müslüman feministlerin de faydalandığı dünyadaki iki önemli kurumdan bahsetmem gerek: Sisters in Islam ve Musawah.
‘Sisters in Islam’, 1988’de Malezya’da kuruluyor. Misyonlarını İslam’da cinsiyet eşitliği, adalet, özgürlük ve haysiyet ilkelerini teşvik etmek ve kadınları değişimin savunucusu olmaları için güçlendirmek olarak tanımlıyorlar. Kaleme aldıkları birçok önemli eserin yanı sıra, sahada aktif bir şekilde kampanyalar düzenleyip söylem üretiyorlar. ‘Sisters in Islam’ tarafından 2009’da kurulan ‘Musawah’ ise son dönemde aktif bir şekilde gerçekleştirdikleri ‘Müslüman Aile Yasalarında Eşitlik için Kampanya’ dahil olmak üzere birçok kampanya ve çalışma aracılığıyla farklı tematik alanlarda bilgi üretmek ve özellikle küresel çapta bu alanda çalışan kurumları ve kişileri bir araya getirmek misyonunu sahipleniyor. Bu kurumlar ve daha nicesi dünyada kadınların, özelde de Müslüman kadınların dertlerini görünür kılmak, feminizm içerisinden söz üretmekle ilgili uzun yıllardır çalışmalarını sürdürüyor.
Türkiye’de Durumlar Neden Farklı?
Dünyada uzun yıllardır adından söz ettiren ve birçok kurum ve isimle anılan bu hareketin Türkiye’ye biraz geç ulaştığını söylemek mümkün. Türkiye, Müslüman feminizminin görünür olduğu Avrupa ve Amerika örneklerindeki gibi Müslümanların azınlıkta olduğu bir ülke de değil. Ortadoğu’da kendisini çevreleyen diğer ‘Müslüman’ ülkelerden farklı olarak seküler bir hukuka ve her geçen gün bu konuda geri adımlar atılıyor olsa da temelde seküler bir siyaset anlayışına sahip.
Tüm bu faktörler söz konusu olduğunda Türkiye’de Müslümanlık pratikleri de diğer tüm ülkelerden farklılıklar gösteriyor. Bu farklılığa ek olarak, Türkiye’de İslamcılığın 1990’lardaki yükselişinin ardından devletin ’beka’sını kadınlar üzerinden savunma yönündeki adımlarından biri olan başörtüsü yasaklarının da kendisini Müslüman veya İslamcı kimliğiyle tanımlayan gruplar için bir ‘zaman ve enerji kaybına’ dönüştüğünü söylemek mümkün. Ortak hareket etmeyi ve ‘dava’yı önceleyen kadınlar, kendilerini, kamusal alandaki görünürlük mücadelelerine gölge düşürecek bir özel alan tartışmasına, en azından yine kamusal alanda hazır hissetmemiş olabilirler.
Tüm bu açıklama çabaları, muhtemeldir ki ilerleyen zamanlarda daha net bir şekilde analiz edilebilecek. Ancak tüm bu handikaplara rağmen mevcut hükümetin dinle kurduğu ilişkinin muhafazakâr dile net bir şekilde büründüğü bir zaman diliminde, artık görünür olan bir Müslüman feminist hareketten söz edebiliyoruz.
Kim Bu Kadınlar?
Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi, Reçel Blog ve son olarak da Havle Kadın Derneği’yle kendini adlı adınca görünür kılan bu hareket, zeminini ve kaynaklarını tüm zorluklara rağmen kadın meselesine dair zamanında sesini çıkarmış kişi ve kurumlardan alıyor. Konca Kuriş, Başkent Kadın Platformu (1) bu seslerin en önemli temsilcileri.
Konca Kuriş’in bizlere veda etmeden önce geride bıraktığı çok az şey var ne yazık ki! İletişim Yayınları’nın Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce serisinin ‘Feminizm’ cildinde yer alan ‘Konca Kuriş’ başlıklı yazımızda (2) yer verdiğimiz kendi metni bize çok şey anlatıyor; zamanında bize açtığı yolu anlamak adına:
“…Öncelikle Müslüman bir kadın olarak haklarımı istiyorum. Bugünkü Kur’an meallerindeki hatalardan çok şikâyetçi olup bunları bir dinî tahrif olarak görüyorum. Şimdiye kadar Kur’an’ı hep erkek egemen toplum çevirdiğinden dolayı kadınlarla ilgili olan hükümlerde çok sert çeviriler yaptıklarını büyük bir esefle kınıyorum. İkinci bir hasar da, vahiy inmeden önceki toplumun sosyolojik yapısını iyi bilmemiz gereklidir. Kur’an’ın nazil olduğu dönemdeki kadın erkek ilişkileri, karı-koca ilişkilerini iyi bilmek bu ilişkileri vahyin indiği ilk dönem içinde değerlendirmek gerekir. Tarih olarak farklı bir dönemdeyiz. Bugünden o güne gideceğimize o günden bugüne gelerek düşünmek gereklidir. (…) Acaba gerçekten benim Müslüman kadın olarak haklarım yerine konmuş mudur? Hayır konmamıştır.
Ben, Rabbimin bana vermiş olduğu geniş yolda haklarımı istiyorum. Bugüne uygun miras haklarımı istiyorum. Diğer bir önemli konu da kadınların pislik olması konusudur. Kadınların ay hali pislik midir? Bu toplum erkeğiyle, erkek gibi düşünen kadınıyla nasıl böyle bir hükme vararak bizi namazdan, oruçtan, Kur’an okumaktan alıkoyarak Rabbimizden uzaklaştırabilirler? Hiç Rabbimizin yerine haram koymaktan utanmazlar? Benim doğurganlığımdan kaynaklanan ve çocuğumun anne karnındayken beslendiği o kana pislik diyemezler. 58/1 “Allah kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü işitti.” Burada meselenin altını çizmek gerekli. O onurlu kadın Havle binti Sa’lebe haklarını araması uğruna peygamberle tartışıyor ve şikâyetini Allah’a bildiriyordu. Ben de Konca binti Nilüfer Müslüman bir kadın olarak beni suçlayan, evrensel olmayan kafalara sahip insanları Rabbime şikâyet ediyor, haykırıyor ve çığlık atıyorum”.
‘Erken Yaşta Evlilikler’in gündem olduğu her ortamda din ve dinin etkisi odanın içerisindeki fil misali, konuşulamaz ve ön yargılarla dolu bir mesele olarak duruyordu. Biz yaptığımız araştırma ve analizlerimiz yoluyla şunu gördük: Dinin doğrudan erken yaşta evlilikleri tetikleyen bir misyonu yok, ancak bir açık kapı olarak görülüyor ve yapılan evliliklere bir meşruiyet zemini sağlıyor.
Şimdi Ne Yapmaya Çalışıyoruz?
Bu kişi ve kurumların açtığı yoldan, kendi zamanlarının ötesinde söylediklerinden duyabildikleri kadarını heybelerine koyup yollarına devam eden bizler, kendimize açıkça feminist de dedikten sonra önemli bir mobilizasyon ve kitleselleşme olanağıyla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz.
Havle Kadın Derneği’nde yaptığımız çalışmalarda da bu olanakları değerlendirmek ve sorumluluğumuzu yerine getirmek için kendimize bir yol çizmeye çalışıyoruz. Temel motivasyonumuz Türkiye’de feminist mücadelenin önemli birikimine bir katkı sağlayabilmek. Bunu da eksik kaldığını düşündüğümüz, özellikle dindar kesimlere yaklaşım ve üslûp konusunda bir zemin yaratarak sağlamaya çalışıyoruz.
İlk özgün çalışmalarımızdan biri, ‘Erken Yaşta Evlilikler’ ile ilgili araştırmamızın verileri yoluyla yürüyen TCK 103 (Çocukların Nitelikli Cinsel İstismarı Suçunun Cezası) tartışmalarına destek olmak oldu. ‘Erken Yaşta Evlilikler’in (3) gündem olduğu her ortamda din ve dinin etkisi odanın içerisindeki fil misali, konuşulamaz ve ön yargılarla dolu bir mesele olarak duruyordu. Biz yaptığımız araştırma ve analizlerimiz yoluyla şunu gördük: Dinin doğrudan erken yaşta evlilikleri tetikleyen bir misyonu yok, ancak bir açık kapı olarak görülüyor ve yapılan evliliklere bir meşruiyet zemini sağlıyor. İktidarın tersi söylemleriyle mücadele için önemli bir zemin hazırlayan bu ve benzeri verileri derledik ve feminist mücadele arkadaşlarımızla paylaştık.
Yakın zamanda gerçekleştirdiğimiz ‘Feminizmin Yerelleşmesi Konferansı’nı şöyle duyurmuştuk: “Kadınların toplumsal meselelere dair hikâyeleri, mücadeleleri ve çözümleri yerel bağlamlarında evrensel bir feminizm tanımına her zaman sığmıyor. Çünkü her nerede olursa olsunlar, kadınların eşitlik ve özgürlük talepleri kendi mücadele biçimlerini yaratıyor. Feminizm, kadınların deneyimlerinden doğduğu ve bu deneyimleri anlama çabasıyla şekillendiği ölçüde muhakkak ki bir yeri, bir yerelliği işaret ediyor”. Burada gördüğümüz boşluğu birlikte tartışmak için gerçekleştirdiğimiz konferans büyük ilgi gördü ve çıktılarını paylaşarak tartışmalara bir zemin hazırlamak derdindeyiz. Bu ve benzeri çalışmalarla yolumuza devam etme niyetindeyiz.
Dernek çatısı altında yola daha yeni çıktık sayılır, ama bir süredir alanlarda olduğumuzu söylemek mümkün. Yani Müslüman feministler buralardan çıktı, yollarına da devam ediyorlar. Bu hareketin Türkiye’de demokratikleşmeye nasıl bir katkısının olacağını da zaman gösterecek, ama belirgin bir katkısı olacağını hissettiğimizi ve bu heyecanla çalışmalarımıza devam ettiğimizi söyleyebiliriz. İnşallah uygun zeminlerde dönüşümü birlikte deneyimlemek mümkün olur.
Dipnotlar:
(1) Geçirdiği dönüşüm süreciyle ilgili yazı için bkz:
http://recel-blog.com/bagimsiz-kadin-orgutuysen-gor-basina-neler-gelir/
Bu dönüşüm sürecine yönelik, online ortamdan veri derlemek zorlaştığından ayrı bir başlıkta yer vermemeyi tercih ettim, ancak Başkent Kadın Platformu’nun ve temsilcilerinin alana katkısı çok büyük.
(2) “Konca Kuriş (1961-1998)”, Ayşenur Değer ve Rümeysa Çamdereli, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 10: Feminizm. İçindekiler için bkz: https://iletisim.com.tr/Images/UserFiles/Documents/Gallery/feminizm.pdf
(3) ‘Erken yaşta evlilikler’ ile 18 yaş altı evlilikler kastedilmiştir. Araştırma raporu önümüzdeki aylarda paylaşılacaktır.
Öneri Yazı: https://hemhal.org/ceviri/iranda-kadin-cumhurbaskani-mucadelesi