Seçimlerde İktidar Partisinin Neden Kaybettiğine Dair Sosyolojik Bir Değerlendirme
“Siyaset, yaşadığımız dünyayı değiştirme gücünü elinde bulunduran önemli bir araçtır.’’
Nelson Mandela
31 Mart Yerel Seçimleri, Türkiye’nin siyasi haritasını önemli ölçüde değiştirdi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), büyükşehirlerde ve il merkezlerinde önemli zaferler kazandı. Aynı zamanda 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi konumuna yükseldi. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ise 22 yıllık iktidarında ilk kez seçim yenilgisi aldı ve seçimi ikinci sırada tamamladı. Yüksek Seçim Kurulu (YSK), katılım oranını yüzde 78 olarak açıkladı.
Günümüz siyasi sahnesinde tartışılan durum, iktidarda ve muktedir olan bir siyasi partinin beklenmedik bir şekilde seçimleri kaybetmesidir. Bu durumun altında yatan birçok faktör bulunmaktadır ve bunları anlamak, siyasetin dinamiklerini daha iyi kavramamıza yardımcı olabilir.
İktidarın Seçim Mağlubiyetinin Sebepleri
İlk olarak, seçmenin değişen beklentileri ve talepleri, iktidardaki partiye karşı bir memnuniyetsizlik oluşturdu.
Siyasi partiler, halkın beklentilerini karşılamak için sürekli olarak politika ve stratejilerini revize etmelidir. Ancak, bu değişimlere uyum sağlayamayan veya halkın gerçek ihtiyaçlarını göz ardı eden bir parti, seçimlerde dezavantajlı konuma düşebilir. Bu süreçte iktidardaki siyasi parti bu revizyonu gerçekleştirmedi. Aynı söylem ve aynı üslupla propaganda çalışmalarını yürüttü ve bu sefer tutmadı.
İkinci olarak, skandallar ve etik dışı davranışlar da bir partiye seçimlerde zarar verebilir. İktidardaki parti, yolsuzluk iddiaları, skandallar veya liderlikteki güvensizlik gibi sorunlarla karşılaşabilir. Bu tür durumlar, seçmenin güvenini sarsabilir ve partiye olan desteği azaltabilir.
Özellikle iktidar partisinin elinde bulunan belediyelerde birçok yolsuzluk iddiası ortaya atıldı. Özellikle İstanbul ve Ankara Büyükşehir belediyeleri, DEM partisinin elinde olan ve kayyum tarafından yönetilen belediyelerde bu iddialar çok tartışıldı.
Özellikle seçimden sonra kayyumlardan devralınan belediyelerdeki durum tespiti bu iddiaları kanıtlar niteliktedir.
Üçüncü olarak, ekonomik faktörler seçmenin tercihlerini etkileyebilir. İktidardaki parti, ekonomik durgunluk, işsizlik artışı veya enflasyon gibi ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalabilir. Seçmenler genellikle ekonomik refahlarını ön planda tutarlar ve ekonomik sıkıntılar yaşandığında, hükümete olan memnuniyetsizlik artabilir.
Türkiye’de de seçmen tercihleri, bir dizi faktörden etkilenir.
Bu faktörler arasında ekonomik durum önemli bir rol oynar. İşte bu konuda bazı gözlemler:
İşsizlik
Yüksek işsizlik oranları, seçmenlerin hükümete olan memnuniyetini olumsuz etkileyebilir. İşsizlik arttığında, insanlar genellikle hükümeti sorumlu tutarlar.
Türkiye’de işsizlik oranı, iş arayışında aktif olarak bulunan insan sayısının iş gücünün yüzdesi olarak ölçülür. 2024 yılı Ocak ayında işsizlik oranı %9.1 olarak gerçekleşti. İstihdam edilenlerin sayısı 31 milyon 523 bin kişi, istihdam oranı ise %48.0 oldu. Bu veriler, işsizlik konusunun Türkiye’deki seçmen tercihlerini etkileyebileceğini gösteriyor. Ekonomik zorluklar, seçmenlerin hükümete olan memnuniyetini olumsuz etkileyebilir ve oy tercihlerini şekillendirebilir
Enflasyon
Yüksek enflasyon, insanların satın alma gücünü azaltır ve yaşam maliyetini artırır. Bu da seçmenlerin tercihlerini etkileyebilir.
Türkiye’de 2024 Mart ayı enflasyon oranı TÜİK’e göre %68.50 olarak açıklandı. ENAG (Enflasyon Araştırma Grubu), Türkiye’de bağımsız bir şekilde oluşturulan bir kuruluştur. Mart 2024 için ENAGrup Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) verilerine göre: Mart ayında Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) %5.68 arttı. E-TÜFE’nin son 12 aylık artış oranı ise %124.63 olarak gerçekleşti
Ekonomik Büyüme
Ekonomik büyüme ve refah, hükümetin performansını değerlendirmede önemlidir. İyi bir ekonomik durum, iktidardaki partiye olan destek üzerinde olumlu etki yapabilir. İktidardaki parti, ekonomik politikaları yönlendirir ve ekonomik sonuçları doğrudan etkiler. Seçmenler, parti iktidarının ekonomik başarıya katkısını değerlendirir. Ekonomik zorluklarla karşılaşan bir parti, seçmenlerin güvenini kaybedebilir ve oy kaybına uğrayabilir.
Ekonomik sıkıntılar, seçmenlerin hükümete olan memnuniyetsizliğini artırabilir. Bu, protesto oylarının artmasına yol açabilir. Türkiye ekonomisinin 2023 yılında %4,5 büyüme kaydettiği bilinmektedir. Bu büyüme, 2023 yılının dördüncü çeyreğinde toplam sabit sermaye yatırımlarının %10,7 oranında arttığını göstermektedir. Ayrıca, özel tüketim ve kamu tüketimi harcamaları da sırasıyla %9,3 ve %1,7 oranlarında artmıştır.
IMF’nin tahminine göre, Türkiye ekonomisi 2024 yılında %3,1 büyüme gösterecektir. Bu tahmin, iç talep, net dış talep ve yatırımların etkisiyle gerçekleşecektir. Ayrıca, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2024 yılı Şubat ayında sanayi üretimi %11,5 artmıştır.
Tüm bu veriler, Türkiye ekonomisinin gelecekteki büyüme performansını değerlendirmek için önemlidir. Ekonomik politikaların ve iç talebin yönlendirdiği büyüme, seçmen tercihlerini de etkileyebilir.
Sosyal ve kültürel ayrışmalar da, seçmen davranışını etkileyebilir.
Ancak son yıllarda, sınıf temelli açıklamaların yetersiz kaldığı ve partizan tutumların ve ideolojinin oy vermede önemli olduğu görülmüştür. DEM parti açısından durum böyle olmuştur.
Ayrıca, muhalefet partilerinin başarılı bir şekilde alternatif bir vizyon sunması da seçim sonuçlarını etkileyebilir.
İktidardaki parti, güçlü bir muhalefetle karşı karşıya olduğunda, seçmenlerin dikkatini çekmek ve onları ikna etmek daha zor olabilir. Eğer muhalefet, daha çekici politikalar ve liderlik sunuyorsa, seçmenlerin tercihleri değişebilir.
Sonuç olarak, iktidarda ve muktedir olan bir siyasi partinin seçimleri kaybetmesinin birden fazla nedeni olabilir.
Değişen seçmen beklentileri, skandallar, ekonomik faktörler ve güçlü muhalefet gibi faktörler, bir parti için seçimlerde belirleyici olabilir. Siyasi partilerin sürekli olarak seçmenlerin taleplerine uyum sağlaması ve etik ilkelerle hareket etmesi, seçim başarısı için kritik öneme sahiptir.