Hemhâl Kitap, kitap analizlerinin yanı sıra haftalık okuma önerisi olarak ayda bir dört kitap tanıtımı yapacaktır.
Kimi zaman yeni çıkanlar, kimi zaman kült eserleri tekrar hatırlamak iyi olacaktır.
Siyaset, toplum, din&düşünce ve psikopolitika temalı kitaplar olabileceği gibi, farklı ufuklar açacak çok çeşitli kitapları kitaplıklarda buluşturmak ve kitap ile hemhâl olmak umuduyla…
HEMHÂL KİTAPLIK’ta bu ay yer alan kitaplar:
Cumhuriyet’in Doğuşundan AKP’ye Türkiye’de Din Siyaseti – Ceren Lord
Bu kitap, Türkiye’nin kuruluşundan itibaren bir ulus-devlet oluşturulması amacıyla İslâm’ın nasıl kullanıldığını, İslâmî seferberliğin devlet eliyle ve devlet aygıtları yoluyla nasıl güçlendirildiğini anlatıyor. 2002 seçimlerinden sonra iktidara gelen AKP’nin Türkiye’yi “İslâmileştirmeye” başladığına dair genel kanının aksine, bunun yeni bir olgu olmadığını, yerleşik bir devlet geleneği olarak kullanıldığını ortaya koyuyor.
Kitap, Diyanet’i de ihmal etmiyor. Bu kurumun ortaya çıkış nedenlerinden günümüzde elde ettiği güce, Sünnilere tanınan ayrıcalıklardan diğer dinleri ve mezhepleri dışlamaya uzanan bir yelpazede Diyanet’i mercek altına alarak din-devlet ilişkilerine çok yönlü bir açıdan bakıyor. Türkiye’deki din politikalarını yalnızca sekülerlik-İslâmcılık ikiliğine ve çatışmasına sokmadan, daha derinlikli bir araştırma ve kavrayışın mümkün olduğunu gösteriyor.
“Devletin ordu gibi fraksiyonları dini kontrol etmeye çalışmış olabilir, ama Diyanet buna nasıl tepki gösterdi, hangi stratejileri benimsedi ve hangi ölçüde başarılı oldu? Bu kitap bunun hiçbir şekilde tek yönlü bir ilişki olmadığını ve Diyanet’in de kamusal alanın ve ahlâkın İslâmileştirilmesi amacıyla şimdiye kadarki çalışmalarda ihmal edilen bir şekilde mücadele etmek için her bir fırsatı kullanarak kendi alanı ve otoritesini genişletmek için stratejik olarak manevra yaptığını gösteriyor. Bu şekilde kitap aynı zamanda İslâmcı hareket ve AKP’nin yükselişiyle ilgili alternatif bir değerlendirme sunuyor.”
Kitapta yer alan konu başlıkları şu şekilde;
- Erken Cumhuriyet Döneminde Dinî Çoğunlukçuluk Nasıl Kurumsallaştı
- Devlet İçindeki Mücadele, Diyanet ve İslâmileştirme
- Ulusu Şekillendirmek:
Diyanet’in Aleviliğe Karşı Müdahaleleri ve Sünni İslâm’ın Ayrıcalıklı Kılınması - Çok Partili Dönemde Dinî Alanın Genişlemesi
- Türkiye’de İslâmcı Hareket ve AKP’nin Yükselişi
- AKP’nin Yükselişi ve 2002’den Bu Yana Devlet için ve Devlet İçindeki Mücadele
Müslüman Aklın Uyanışı: Akla, Hürriyete ve Hoşgörüye Davet – Mustafa Akyol
Bugün İslam dünyasının dört bir yanında din adına sergilenen yanlışlıklar, her seferinde “gerçek İslam bu değil” demekle geçiştirilebilir mi? Yoksa, İslam düşüncesinde, fıkhında ve ilahiyatında esaslı bir sorgulamaya ve yenilenmeye mi ihtiyaç var?
Mustafa Akyol, bugüne dek beş ayrı dilde yayınlanan, Bosna-Hersek’ten Endonezya’ya kadar birçok ülkede yankılar ve tartışmalar yaratan kitabında bu soruyu irdeliyor.
Kur’an’a, İslam geleneğinin unutulmuş zenginliklerine ve çağdaş akademik kaynaklara dayanarak, günümüzün yakıcı dinî meselelerine yeni bakış açıları öneriyor.
Katılmasanız bile, düşünmeye davet ediyor.
Kitapta daha çok detay var; Burada şu kadarını söyleyelim: İslam dünyasını önyargılarla suçlayıp kötüleyen eski “Oryantalizm” kadar, aşırı savunmacılıkla sorunları görmezden gelen yeni anti-Oryantalizm de yanlış. Bir üçüncü yol var. Ve de elzem.
Kitap, Ahlakı, Evrenselliği ve Bilim nasıl kaybettiğimizi soruyor. Şeriatı nasıl durağanlaştırdığımızı da. Aklı ise neden kaybettiğimizi. Özgürlük meseleleri ve hoşgörü teolojisi ile de uyanışın yollarını arıyor.
Tarih Boyunca Mezopotamya’da Siyasi Yapı: Zazalar – Abdulbaki Erdoğmuş
Abdulbaki Erdoğmuş yeni kitabında Zazaları ‘Kürtlerin savaşçı ataları’ olarak tanımlıyor. Kitapta Zaza kimliğine odaklanarak Zaza tarihi hakkında kapsamlı bir araştırma sunuyor.
Zazaların Türkler, Farslar ve Kırmançlar tarafından maruz kaldığı asimilasyona dikkat çekilen eserde ‘’Savaşlar yahut mübadeleler değil; ayrıştırılmaya maruz kalan ve bu durumu kabullenerek varoluş hikâyelerini, dil ve kültürlerini unutan toplumlar yüzünden silinmeye mahkûm olurlar. Türkler, Farslar ve Kırmançlar; Zazaları kendilerinden kopmuş bir unsur olarak görüp asimile etmeye çalışırken Zazaların bu topraklarda kök salmış bir halk olduğunu unuturlar. Kürtlerin savaşçı ataları olan Zazalar; okumaya, tarihlerini öğrenmeye, akletmeye ve kendi mevcudiyetlerini ortaya koymaya başladıklarında küllerinden doğacak, kimliklerine ve dillerine sahip çıkacak, bugün karanlık görünen geleceklerini mutlak surette aydınlatacaklardır’’ deniyor.
Kitap hakkında yapılmış bir yorum ise şöyle:
Yazar, kitabında Zazalara seslenmekte ve bir toplumun okuyup uyanma, aydınlık geleceğe adım atma yolculuğunun ilk meşalesini yakmaktadır. Bir uyku hâlinde olan toplum, bilhassa bu toplumun gençleri; Abdulbaki Erdoğmuş’un yakmış olduğu meşalenin kuvvetli bir ışığıyla uyanacaklar ve Zazalığın özüne ait olan asil, boyun eğmez karakterlerine yeniden döneceklerdir.
Yazar; her toplumun farklı sapakları bulunsa da nihayetinde Mezopotamya medeniyetlerinin evrensel bir miras olduğunu savunmakta ve mühim olanın kimin nereden geldiğinin değil, farklılıkları ve haklarıyla birlikte her toplumun ortak kaderi yaşaması olduğunu dile getirmektedir. Zira yol ayrımlarına gelinip farklı sapaklara dönülse de çıkılan yolculuk ve varılacak olan yer aynıdır.
Enfokrasi & Dijitalleşme ve Demokrasinin Krizi – Byung-Chul Han
Dijitalleşmenin bizi maruz bıraktığı enformasyon bombardımanı akıl almaz seviyelere ulaştı. Bizi adeta boğmakla tehdit eden bu çılgın iletişim deryası, sosyal yaşamın hemen her alanını ele geçirmiş vaziyette; siyaset de bu durumdan nasibini alıyor. Günümüzde seçim kampanyaları artık sosyal medyada, anonim hesaplar, botlar ve hatta troll ordularıyla enformasyon savaşları şeklinde yürütülüyor; demokrasi, enfokrasiye dönüşüyor.
Çağımızın en önemli düşünürlerinden Byung-Chul Han, bu eserinde enfokrasinin çağdaş enformasyon kapitalizminin yeni yönetim şekli olduğunu savunuyor. Endüstriyel kapitalizmin rejimi zorlama ve baskıyla çalışırken, bu yeni enformasyon rejimi özgürlüğü bastırmak yerine onu sömürüyor. Bizler, özgürlüğü sadece hayal edebiliriz; özgür olduğumuzu varsaysak da tüm davranışlarımız, hatta tüm hayatımız “kontrol edilebilmesi” için kayıt altındadır. İnsanlar ise sürekli gözetlendiklerinin farkında olmadıkları için kendilerini özgür zannettiklerinden dolayı neoliberal enformasyon rejimi ayakta kalır.
Enformasyon çağında siyasetin eleştirisini yapan bu eser, günümüzün demokrasi krizini kamusal alanın dijital yapısal değişimine odaklanarak anlatıyor.
Kitap hakkında yapılmış bir değerlendirme şu şekilde:
Kitap, yıllar içerisinde gelişen ve farklı dönemlerde farklı görüntüler alabilen yönetim stratejilerinin, toplumsal uzlaşıların, dijitalleşmiş bir dünyada nasıl işlediğini ve bireysel olarak bu işlenişe nasıl katıldığımızı anlatmakta; bize böyle bir dünyada temel hak ve özgürlüklerimizin tehdit altında olabileceğini hatırlatmaktadır.
Enformasyon rejimi en başta bedenlerin ve enerjilerin değil verilerin ve enformasyonun sömürülmesine dayanmaktadır. Güç / iktidar elde etmek üretim araçlarına sahip olmakla ilgili değil psikopolitik izleme, davranış kontrolü ve tahmin için kullanılan enformasyona erişim ile ilgilidir.
Rejim artık özgürlüğü bastırmak yerine onu sömürecek dijital mekanizmalara sahip olmuştur.
Enfokrasi, demokrasinin enformasyon rejimi ile birlikte aldığı yeni form ya da aynaya baktığında göremediği gerçek benliği olarak karşımıza çıkmaktadır. İletişim önceki dönemlerde kamusallığa ve demokrasiye ne kadar katkı koyuyorsa enformasyon rejimi ile birlikte o kadar zarar vermektedir.
Rasyonel olana dair anlatının kırıldığı, veriye ve enformasyona dayalı bir anlatının şekillendiği dijitalleşmiş bir toplumda artık iletişim ve hakikat temelli bir toplum olma iddiası da kalmamıştır. İletişim kırılmış, hakikat ortadan kaybolmuştur. Fakat hakikatın kaybı tek başına yalanın hakimiyeti ile açıklanamaz. Chul Han “Yeni bir gerçeklik icat eden kimse, alışılmış anlamda yalan söylemez” diyerek bakışını gerçekliğin inşasına çevirmektedir. Burada sahte haberlerle oluşturulmuş bir gerçeklik kaybı söz konusudur. Bu anlamıyla da yalandan daha tehlikelidir. Çünkü yalan olguları yenemez fakat dijitalliğin desteklediği sahte haberlerin derdi tam olarak olguların kendisi, gerçekliktir. Bu anlamda da doğruyu söylemeye geçmişte olduğundan daha fazla cesaret etmeliyiz der Chul Han.
Kitap her ne kadar öyle gözükse de bir solukta okuyamayacağınız türden bir eser. Gündelik hayatta alışılagelmiş bir şekilde deneyimlediklerimizi sorgulatacak, karşılaştıklarımıza başka bir gözle bakmanızı sağlayacak bir kışkırtma.
Hemhâl Kitaplık (Şubat 2024)