[vc_row][vc_column][vc_column_text]Doğu’daki sınır komşumuz İran’da 1979 yılında gerçekleşen İslam Devriminden yaklaşık bir yıl sonra uygulanmaya başlayan ve başörtüsünü mecburi kılan kanun yıllar içinde artan oranlarda halkın itirazıyla karşılaşarak protestolara konu oldu. Kadınların kıyafetleri gitgide İran’ın dini makamlarının istediği şekilden çıkıp bir itiraz formuna dönüştü. Bugün İran’ın özellikle büyük şehirlerinde kadınların büyük bir bölümü anayasada yer alan kıyafet kanununa uygun giyinmedikleri için ‘’bed hicab”lı* olarak adlandırılıyorlar.
İran İslam Cumhuriyeti Tarihinin En Zayıf ve Sıkıntılı Döneminden Geçiyor
İran İslam Cumhuriyeti her ne kadar seçimli bir politik düzene sahip olsa da en yüksekte yer alan Ayetullahlık makamı sayesinde bir din devletidir. 43 yıllık geçmişinde zaman zaman halkın çeşitli sebeplerle gerçekleştirdiği ve sokak hareketleri şeklinde ortaya çıkan protestoları etkili bir şekilde bastırma tecrübesine sahiptir. Ne var ki son yıllarda halk pek çok bunaltıcı durumla karşı karşıya kaldığından (sık sık gerçekleşen idamlar, ekonomik sıkıntılar, su krizi vs) hem bu protestoların sıklığında hem de otoritenin bunları bastırma şiddetinde artış olduğu gözleniyor. Yakın geçmişte benzin fiyatlarındaki artış sebebiyle yaşanan ‘’Aban (Kasım)” olayları ve Irak sınırındaki Huzistan Eyaletinde başlayan su krizi sebebiyle gelişen protestolar hatırlanabilir. Hatta denebilir ki, İran İslam Cumhuriyeti, dünya konjonktürü bakımından tarihinin en zayıf ve sıkıntılı döneminden geçiyor ve bu durum halka başta ekonomi olmak üzere çeşitli şekillerde yansıyor. Çok hasta olduğu söylenen Hamaney’in muhtemel vefatından sonra da Ayetullahlık makamının sükûnet içinde el değiştirmesinin pek kolay görünmüyor olması da rejimin sıkıntılı noktalarından biri.
Bugünlerde İran’ın 33 vilayetinden 29’unda gerçekleşmekte olan protestoların ateşleyicisi ‘’hicab’’ meselesi olmakla birlikte atılan sloganlara bakıldığında halkın başörtüsü mecburiyetinin yanı sıra pek çok konuda değişikliğe gidilmesini istediği anlaşılıyor. Bu sefer olayları başlatan, Mehsa Amini ismindeki genç Kürt kızının tesettür kurallarına uygun giyinmediği iddiasıyla Kürdistan eyaletinin başkenti Senendec şehrinde ahlak polisi tarafından gözaltına alınması, o esnada dayağa maruz kalması ve ikna merkezine götürüldüğünde fenalaşıp hastaneye kaldırılması, bilahare yaşadığı koma sonucu vefat etmesi oldu. Ahlak polisi, İran’da ‘’Besic’’adıyla bilinen, yetkilerinin sınırları belirsiz bir güvenlik gücü. Mehsa’nın bu güç tarafından gördüğü kötü muamele sonucu vefatı insanlarda derin bir üzüntü ve öfkeye yol açtı.
[quotes quotes_style=”bpull” quotes_pos=”left”]Evvelce sadece Tahran, İsfahan gibi büyük şehirlerde gerçekleşen ve taşraya yayılmayan eylemlerin bugün hemen hemen bütün ülke sathında ve kadınların öncülüğünde gerçekleşmesi, genç, yaşlı İranlı kadınların başörtülerini çıkarıp sallaması, hatta ateşe atılıp yakması, saçlarını kesmesi bu seferki protestoların öncekilere kıyasla bariz farklarından.[/quotes]
Öncelikle cari düzenin değişmesini talep eden protestocular, ‘’diktatöre ölüm’’ gibi cüretkâr sloganlara ve dini liderlerin şehirlerin çeşitli yerlerinde bolca asılı bulunan resimlerini yakma eylemlerine yöneliyorlar. Evvelce sadece Tahran, İsfahan gibi büyük şehirlerde gerçekleşen ve taşraya yayılmayan eylemlerin bugün hemen hemen bütün ülke sathında ve kadınların öncülüğünde gerçekleşmesi, genç, yaşlı İranlı kadınların başörtülerini çıkarıp sallamaları, hatta ateşe atıp yakmaları, saçlarını kesmeleri bu seferki protestoların öncekilere kıyasla bariz farklarından. Ayrıca ülkeyi çevreleyen bütün sınırlarda değişik etnisitelerin yaşadığını dikkate alırsak aralarında az çok gerginlik bulunan Türk, Kürt, Arap, Beluc, Lor vb kavimlerin ve hatta hâlihazırdaki en büyük Şii tasavvuf akımı olan Gonabadi tarikatının bile protestoları desteklediğini görüyoruz. Hem diasporada hem de İran toplumunda ‘’celebrity’’olarak isimlendirilen ünlü kişiler, sinema oyuncuları ve sporcular ve bazı eski siyasetçiler de kendi sosyal medya hesaplarından bu halk hareketini desteklediklerini belirtiyorlar. Hatta Nobel ödüllü İranlı hukukçu Şirin Ebadi, Amerika Birleşik Devletleri (ABD)de bulunan Iran International TV kanalına bir açıklama yaparak güvenlik güçlerine “Kime karşı savaşıyorsunuz? Bu insanlar sizin aileniz, anneniz, kız kardeşiniz’’ diyerek seslendi. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, gün geçtikçe büyüyen protesto gösterilerine tepki olarak rejim yanlıları da sokağa çıkmaya başladılar.
Her seferinde kanlı bir şekilde bastırılsa da her protesto eylemi sonrasında halkın bir miktar mevzi kazandığı ve hükümetin de bir miktar gerilediği söylenebilir. Halk ile devlet arasındaki güvensizlik de o kadar derinleşmiş durumda ki, yaralanan protestocular ambulansa binmeyi reddediyorlar çünkü önce hastahaneye, oradan da hapishaneye götürüleceklerini düşünüyorlar. Yurtdışında yaşayan bazı İran vatandaşları YouTube videoları ile göz yaşartıcı gaza maruz kalma ve bazı yaralanma durumlarında ne yapılacağına dair ilk yardım eğitimi veriyor. Ambulansların ise eylemcileri toplamak ve ahlak polisinin ulaşımını sağlamak gibi işlerde kullanıldığı gözleniyor. Güvensizliğin zirve yaptığı bu sosyolojik sıkışıklık durumunun nereye kadar gideceğini tahmin etmek mümkün değil.
Saç Kesme Eyleminin İran Halkı İçin Sembolik Bir Anlamı Var
Bu arada saç kesme eyleminin halkın hafızasındaki sembolik anlamını da hatırlayalım: 1979 devriminde güvenlik güçleri yer yer yönetime karşı ayaklanan halka ateş açmayı reddederek halk saflarına geçiyorlardı. Ancak ordudayken saçları kesilmiş olduğu için hemen teşhis edilip yakalanıyorlardı. Humeyni buna tedbir olarak herkesin saçını kesmesini emredince halktan da pek çok kişi bu askerlerin kamufle edilmesini sağlamak için saçını kesmişti. Saç kesme eylemi İran halkının hafızasında o zamandan itibaren halk taraftarlığı olarak yer etmeye devam ediyor. Ülkemizde Halkların Demokratik Partisi’nin hapisteki eski eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın da bu eyleme iştirak ederek İran’daki halk hareketine destek verdiğini hatırlatalım. Sembollere büyük önem atfedilen İran’da bugünlerde siyah saçların oluşturduğu ve rüzgârda dalgalanan bir bayrak resmi de görüyoruz.
Protestoların dış güçler (başta büyük şeytan ABD) tarafından organize edildiği ve desteklendiğine dair hükümetin yaptığı propagandanın her ne kadar halk arasında etkisi azsa da, diasporada belli bir etkisi bulunan devrik şahın 62 yaşındaki oğlu Şehzade Rıza Pehlevi’nin böyle durumlarda medyaya verdiği mesajlar bu algıyı güçlendirerek halkın spontan ayaklanmasına gölge düşürüyor. Şehzade Rıza, ne karizmatik lider vasfına sahip ne de 83 yaşındaki annesi Farah Diba (Pehlevi) kadar popüler. Ayrıca hem diasporada hem de İran’da sınırlı bir etki alanı var. Yurda dönmesini hasretle bekleyenler olsa da onun güçlü bir değişime liderlik edebileceği konusunda kimse mutmain değil. Annesi kraliçe Farah Diba ve ailesi ile birlikte ABD’de konforlu bir hayat sürmekteler. Yine de sokak hareketlerine genellikle mesafeli duran devlet yanlısı Tebriz şehrinin bu sefer erken bir safhada harekete geçmesine Tebriz doğumlu Kraliçenin bir mesajla katkıda bulunduğunu dikkate almak gerekir.
[quotes quotes_style=”bpull” quotes_pos=”center”]Amerika Birleşik Devletleri her ne kadar İran resmi makamlarının gözünde her zaman baş şüpheli olsa da yüksek düzeyli yetkililerin pek çoğunun çocuklarının Avrupa ve Amerika’da eğitim görmesi, çifte vatandaşlık sahibi olması ve yaşaması bu ülkenin sorgulanmasındaki samimiyeti ortadan kaldırıyor.[/quotes]
Yıllar önce başörtüsü takmayı reddederek ABD’ye yerleşen Masih Alinejad isimli gazeteci-aktivist de İranlı kadınların hicab mecburiyetinden kurtulması için uluslararası alanda çalışmalarını aralıksız sürdürüyor ancak, onun gayreti de ABD’de yaşıyor olması sebebiyle gölgelenmekte. ABD her ne kadar İran resmi makamlarının gözünde her zaman baş şüpheli olsa da yüksek düzeyli yetkililerin pek çoğunun çocuklarının Avrupa ve Amerika’da eğitim görmesi, çifte vatandaşlık sahibi olması ve yaşaması bu ülkenin sorgulanmasındaki samimiyeti ortadan kaldırıyor. Birleşmiş Milletler genel kurulunda yer almak üzere Washington’a giden devlet başkanı İbrahim Reisi’nin İran asıllı gazeteci Christian Amanpour ile başörtüsü takmadığı için görüşmeyi kabul etmemesi ise birçoklarına göre aslında zorlayıcı sorularla karşılaşmama arzusundan kaynaklanıyor.
Sonuç olarak en çok merak edilen, öncekilere göre halkın cesaret ve kararlılıkta belli bir miktar ileri gittiği bu halk hareketinin sonuca ulaşacak bir forma evrilip evrilmeyeceği. Bölge araştırmacılarının görüşlerine göre halkın en büyük handikapı örgütsüzlük, lidersizlik ve organizasyonsuzluk. İran rejimi örgütlenmeye hiçbir şekilde izin vermiyor, taktik olarak gösterilerin bir süre devam edişini izliyor, çapını gözlemliyor ve sonra orantısız bir güçle bastırıyor. Göstericilerden bazıları yurt dışına kaçıyor, bazıları ise hapse ya da idama gönderiliyor. Ülke sathında internetin kesilmesi ya da sınırlandırılması ise rejimin göstericileri en sert bir şekilde bastırdığı evreye geçildiğini gösteriyor. Şu ana kadar resmi rakamlara göre 35, halka göre 60 kişinin öldürüldüğü, yüzlerce yaralı olduğu, onlarca gazetecinin tutuklandığı bildiriliyor. Bu sayılar kimlikleri belirli olanlara ait. Protestocuların yanlarında kimlik kartı bulundurmamayı tercih ettiği düşünülürse sayının çok daha fazla olduğu kabul edilmelidir.
Başörtüsünün İran’da İslam Devriminin Sembolü Olması Rejimin Geri Adım Atmasını Zorlaştırıyor
Gösterilere askeri ve güvenlik bürokrasisinin kısmen de olsa sahip çıkmaması durumunda bu itirazların öncekiler gibi birer sokak olayı olarak kalması mukadder görünüyor. Bunca ölüme ve toplumsal huzursuzluğa yol açtığı halde geri adım atılmayan hicab kanunu sayesinde başörtüsünün İran’da İslam’ın ya da kadınların iffetinin sembolü olmaktan çıkıp 1979 İran İslam devriminin siyasi bir sembolü olarak görülmesi ve en ufak bir geri adımın dalgalar halinde büyük bir geri çekilmeyle sonuçlanacağından korkulması, her türlü bedelin göze alındığını düşündürüyor. Devrimin üzerinden 43 yıl geçtiğine ve bu sistemin içine doğan kadınların bu internet çağında bir fanusun içinde yaşatılamayacağı açık olduğuna göre hicabın belirsiz bir süre daha İran’ı yormaya devam etmesi beklenebilir.
* Rejim tarafından muteber sayılmayan örtünme biçimi.[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]